İstanbul Katolik Ermeni Başepiskoposu’nun 1998 yılında yayınlanan kitabı ve 1999 yılında Katolik Ermeni Katholikosu’nun İstanbul’u ziyaretiyle gündeme gelen Türkiye Katolik Ermeni Kilisesi‘nin tarihine bir bakış.
Kaynak: Toplumsal Tarih, Ekim 1999 Kitabiyat “Türkiye Katolik Ermeni Kilisesi” Elçin Macar, Kocaeli Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Okutmanı
Konu mayıs ayında, Katolik Ermeni Katholikosu Hovhannes XVIII. Bedros Kasparyan‘ın İstanbul’u ziyaretiyle gündeme geldi. Katholikos, tarihi olarak ilişkilerin olumlu olmadığı Ermeni Patriği II. Mesrob’u da ziyaret etti. Bu iki kilise arasında ilişkiler, tarih boyunca pek düzelmedi. Çünkü, Katolik Ermeni Kilisesi, Osmanlı Imparatorluğu‘nda Katolik misyonerlerin faaliyetleri sonucu, tarihi olarak “Ortodoks” (kendileri bu ifadeyi benimsemedikleri için tırnak içinde kullanıyorum) olan Ermenilerin bir kısmının Katolikliği seçmeleri sonucu ortaya çıktı. Yani konu, Ermeni Patrikhanesi açısından bir “bölücülük” sorunu olarak görülmekte.
Katolik Ermeni Kilisesi 1740’ta kuruldu. 1742’de Papa XIV. Benoit tarafından onaylandı. Bu kilisenin başındaki kişi, Kilikya Katholikosu unvanıyla anılır. 1743’te Roma’dan İstanbul’a geçen ve kilisenin merkezini burada örgütlemeyi amaçlayan ilk Katholikos Apraham Ardzivyan, Ermeni Patrikhanesi’nin tepkisiyle karşılaşınca, bu projeden vazgeçmek zorunda kaldı, halen Katholikosluk makamının bulunduğu Lübnan’da, Beyrut yakınlarındaki Bzommar’a yerleşti.
Bu döneme kadar İstanbul’da ve Anadolu’da, Katolik misyoner faaliyetleri sonucu bir Katolik Ermeni cemaati oluşmuştu. Sivas‘ın batısında kalan kısım İstanbul’daki Latin Papa Vekilliği‘ne bağlıydı. Doğusu ise doğrudan Katholikosluğun yetki alanındaydı. Ruhani olarak böyleyken, İstanbul’daki cemaat fiiliyatta, yani vaftiz, düğün, cenaze vb işlerinde ve Babıâli nezdinde, “millet sistemi” gereği Ermeni Patrikhanesi’ne bağlıydı. Elbette bu da iki cemaat arasında büyük sıkıntılar yaratıyordu. Avusturya ve Fransa büyükelçilerinin çabaları sonucu, 6 Ocak 1830’da bir padişah iradesiyle Katolik Ermeniler, Babıali tarafından ayrı bir millet olarak tanındı.
1867’de İstanbul Başepiskoposu Andon Hasun katholikos seçilip de Lübnan’daki Katholikosluk ile İstanbul Başepiskoposluğu makamları birleştirilince, bu makam İstanbul’a taşındı, 1928 yılında eski yerine dönünceye kadar, Beyoğlu Sakızağacı Caddesi 31 numaradaki Meryem Ana Katedrali‘ni de içeren binaya yerleşti.
I. Dünya Savaşı sırasında yaşanan kıyımlardan Katolik Ermeniler de nasibini aldı. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde, Anadolu’daki ruhani bölgelerini kaybetti, buradaki nüfusun büyük kısmı ABD, Kanada, Arjantin, Avustralya, Fransa gibi ülkelere göç etti.
Hovhannes Çolakyan, 1967’den beri, İstanbul Katolik Ermeni Başepiskoposu’dur. Üzerinde uzun yıllardır emek verdiği, Türkiye’de başında bulunduğu kilise ile ilgili çalışmasını sonunda yayımladı. Kitabın 435 sayfası Fransızca, 117 sayfası da bu Fransızca kısmın geniş bir Türkçe özetidir. Bugün 80 yaşında olan Çolakyan, “bu kitabımın yayımlandığını görmek hayattaki en büyük emelimdi” diyor ve bunun mutluluğunu yaşıyor.
Çolakyan kitabında yer vermemiş, ancak bana 1996’da verdiği bilgiye göre, Türkiye’de yaklaşık 3.250 kişilik bir cemaat kalmış bulunuyor. Çolakyan’ın başepiskopos olduğu 1967’de bu rakam yaklaşık 7.000‘di. Bugün 12’si İstanbul ve 1’i de Mardin’de olmak üzere Türkiye’de 13 Katolik Ermeni kilisesi kalmış bulunuyor. Kitapta bu kiliselerin tarihçeleri, inşa ve onarım izinleri ve bu kiliselere devam eden cemaatin ileri gelenleri hakkında bilgilere yer veriliyor, kitabın ağırlıklı kısmını bunlar oluşturuyor. Aynı şekilde, 1831 tarihli ilk berata, 1857’de ve 1879’da başepiskopos Andon Hasun’a verilen beratlara da yer verilmiş. Eserde birçok tarihi fotoğraf mevcut. Siyah-beyaz olanların çoğunun Ara Güler‘e ait olduğunu da hatırlatalım.
Fransız Imparatoriçesi Eugénie, 1869’da; 1867’de Sultan Abdülaziz‘in Paris’teki uluslararası fuar nedeniyle yaptığı ziyarete karşılık vermek için, Süveyş Kanalı’nın açılış törenine katılmak amacıyla çıktığı Mısır gezisi sırasında İstanbul’u ziyaret etti. Beyoğlu’ndaki Meryem Ana Katedrali’ne de uğradı ve kilisenin sol duvarında asılı olan “transfigürasyon” konulu muazzam gobleni hediye etti. Renkli bir fotoğrafı kitapta yer alıyor. Çolakyan, İstanbul Başepiskoposu olarak iki Papa ziyaretine de tanıklık etti. VI. Paulus’un 1967’de, II. Johannes Paulus’un da 1979’daki ziyaretlerinin ayrıntıları fotoğraflarıyla kitapta yerini almış.
Kitap, Ermeni cemaatindeki tarihi ayrılığa temel teşkil eden konularda doğal olarak Katolik Ermeni bakış açısını yansıtmaktadır. “Ermeni Kilisesi” ifadesinden tarafların yalnız kendi mensup oldukları kiliseyi anlamaları tarihçilerin işini güçleştiren bir yaklaşımdır. Örneğin Çolakyan’a göre, “Ermeni Kilisesi, İsa’da iki tabiatın varolduğunu daima kabul etmiştir” (Türkçe bölüm, s. 8). Oysa, dünya üzerindeki Ermeni nüfusun çok büyük kısmının mensup olduğu “Ortodoks” Ermeni Kilisesi’nin resmi görüşüne göre, İsa’nın tabiat tartışması yoktur. Ermeni Kilisesi ne monofizit (Isa’nın tek tabiati olduğu inancı) ne de diofizittir (İsa’nın çift tabiati olduğu inancı). Ancak, bu tartışmanın yapıldığı IV. Kadıköy Konsili karşıtıdır. Kristolojik tartışmaların ilk üç konsilde çözüldüğünü kabul eder, sonrasındaki tartışmayı ve konsilleri gereksiz bulur.
Yine Çolakyan’a göre, “…Ermeni Katolik Kilisesi, bazılarının sandığı gibi, tarih sürecinde kardeş kilisesinden ayrılarak Katolik Kilisesi’ne bağlanan bir Ünyat (birlikçi) Kilise değildir. Ermeni Katolik Kilisesi, XVI.- XVII. yüzyıldan itibaren Doğu’da Bizans çevresinde oluşan ve “Ünyat” tabir edilen Kilise toplulukları arasında yer almaz. O, Aziz Krikor Lusavoriç tarafından örgütlenen, Aziz Nerses, Sahak, Mesrop ve sadık haleflerinin idame ettirdiği Ermeni Kilisesi inancının ve Evrensel Kilise ile birlik ruhunun tartışılmaz mirasçısıdır” (Türkçe bölüm, s. 8). Bu da çok tartışmalı, çok itiraz alacak bir ifadedir. Ermeni Kilisesi; VI. yüzyıldan beri Kudüs, 1441’den beri Kilikya ve 1461’den beri varolan İstanbul patriklikleri, Kayseri’de ortaya çıkmış olan Ermeni Kilisesinin ve Aziz Krikor’un halefi olarak Eçmiyadzin’i kabul eder. Yine çok açıktır ki, en üst makam olarak Papa’yı değil Eçmiyadzin Katholikosu’nu sayar. Ermenilerin arasındaki bu tarihi kilise bölünmesi tartışmasına müdahale etmeksizin bu kadarına değinmiş olalım.
Aynı şekilde, uzun yıllar çekişmelere, hizip ve şiddetli çatışmalara belki de en çok sahne olmuş cemaatin bu konularına da değinmemiş Çolakyan. Oysa ki, özellikle geçen yüzyılın sonu ve bu yüzyılın başında cemaat büyük sorunlar yaşamış, hatta Hasunist ve anti-Hasunistler olarak ikiye ayrılmıştı.
Keşke bu kapsamlı eserde, bunu en rahat yapabilecek makamda bulunan Çolakyan, cemaat ve okullara ait bilgilere de yer verebilseydi. Yine de bu çalışma, özenli, kaliteli baskısıyla, içerdiği belgeler ve tarihi fotoğraflarla, bu cemaatin tarihiyle ilgilenen araştırmacılar için önemli bir kaynak olacaktır.
Yazının dergideki orijinal halini görüntülemek için tıklayın.
İlginizi çekebilir
- Yarmayanlar: Üç Kuşak Sanayici Bir Ermeni Ailesi
- Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi
- Osmanlı Fotoğrafçılığında Ermenilerin Rolü
- I. Dünya Savaşı’nda Türkiye’de İtilaf Devletleri Esirleri
- Maryam Şahinyan ve Foto Galatasaray
- Leon Bahar’ın Mektupları ve Bir Sürgün Hikâyesi
- Zildjian’ın Kısa Tarihi
0 Yorum bulunuyor “Türkiye Katolik Ermeni Kilisesi”